Angela Merkel 70 Yaşında..., © shutterstock
 shutterstock

Angela Merkel 70 Yaşında...

17.07.2024

Almanya'yı 16 yıl boyunca yöneten eski Başbakan Angela Merkel 70 yaşında. Bir zamanlar "dünyanın en güçlü kadını" olarak anılan Merkel nasıl bir siyasi miras bıraktı? Halk ve yol arkadaşları onu nasıl hatırlıyor?

18 Eylül 2005... Almanya'da yapılan erken genel seçimlerde, liderliğini Angela Merkel'in yaptığı Hristiyan Demokrat Birlik (CDU), Başbakan Gerhard Schröder'in partisi SPD'nin (Sosyal Demokrat Parti) tam bir puan önünde, yüzde 35,2 oy oranıyla birinci oldu. Bu sonuç, o dönem 51 yaşında olan Angela Dorothea Merkel'in, Almanya tarihinin ilk kadın başbakanı olması anlamına geliyordu.

1954 yılında Hamburg'da dünyaya gelen Merkel'in papaz olan babası, Angela'nın doğumundan henüz birkaç hafta sonra ailesiyle birlikte Doğu Almanya'ya taşınma kararı aldı. Berlin'in yaklaşık 75 kilometre kuzeyindeki Templin kasabasında büyüyen ve  okula başlayan geleceğin başbakanı Merkel, 1973 yılında liseyi, Alman eğitim sisteminde ulaşılabilecek en iyi not olan 1,0 ile bitirdi. Aynı yıl Leipzig kentindeki Karl-Marx-Üniversitesi fizik bölümüne kaydolan Merkel, 1978'de "Yoğun ortamdaki bimoleküler temel reaksiyonlarda uzamsal korelasyonun reaksiyon hızı üzerindeki etkisi" başlıklı mezuniyet çalışmasıyla yüksek öğrenimini "çok iyi" notu ile tamamladı.

Merkel siyasete giriyor

1978 yılında, Varşova Paktı'nın batı sınırını oluşturan Demokratik Almanya Cumhuriyeti'nin başkenti Doğu Berlin'e gelerek burada akademik kariyerine başlayan Merkel'in hayatı, 1989 yılında Berlin Duvarı'nın yıkılması ile kökten değişti. 1990 yılının Mart ayında, henüz Batı Almanya ile resmen birleşmemiş olan Doğu Almanya'da yapılan seçimlerin ardından kurulan hükümetin sözcü yardımcısı olan Merkel siyaset sahnesine adımını atmış oldu.

İki Almanya'nın birleşmesinin ardından yapılan ilk parlamento seçimlerinde, 2 Aralık 1990'da federal parlamentoya CDU'dan milletvekili seçilen 36 yaşındaki Merkel, sürpriz bir şekilde Başbakan Helmut Kohl tarafından Kadın ve Gençlerden Sorumlu Bakanlık görevine getirildi. Doğu Almanya kökenli bir kadın siyasetçi olarak, o dönem batılı erkek siyasilerin ağırlıkta olduğu CDU içinde bir anda yükselmesi tamamen Kohl'ün desteği ile gerçekleşen Merkel'e medya, yıllarca anılacağı bir lakap takmıştı: "Kohl'ün kızı"...

Ancak çekingen ve hatta biraz da utangaç duran genç Merkel siyasette gelip geçici olmadığını bir sonraki parlamento seçimlerinde gösterdi. 16 Ekim 1994 tarihinde yapılan ve CDU'nun yine birinci parti olarak çıktığı seçimlerde Merkel, kendi seçim bölgesinde yüzde 48,6 oy alarak bir kez daha parlamentoya seçildi ve bu defa yeni kurulan federal hükümette Çevre ve Doğayı Koruma Bakanı oldu.

CDU iktidardan düşerken Merkel'in yolu açılıyor

27 Eylül 1998'de yapılan seçimler, CDU ve kardeş parti CSU (Hristiyan Sosyal Birlik) için tam bir hüsranla sonuçlandı ve Birlik partileri, Federal Almanya'nın kurulduğu 1949 yılından o tarihe dek yapılan seçimlerdeki en düşük oy oranını alarak (yüzde 35,2) iktidarı Gerhard Schröder başbakanlığındaki SPD-Yeşiller koalisyonuna bırakmak zorunda kaldı. Aynı yıl Kasım ayında yapılan CDU kurultayında Wolfgang Schäuble parti genel başkanı seçilirken, Merkel CDU Genel Sekreteri oldu.

1999 yılının Aralık ayında Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesi için bir makale yazan Merkel, Kohl sonrası dönemle ilgili olarak kullandığı "Parti artık yürümeyi öğrenmeli. Kohl olmadan da siyasi rakipleriyle mücadele edebilmeli ve ergenlik döneminde evden ayrılarak kendi yolunu tutan bir genç gibi hareket etmeli" ifadeleri nedeniyle bazı kesimler tarafından "baba katili" ve "nankör" olarak nitelendirildi. Ancak pek çok siyasi analist Merkel'in artık o çekingen ve utangaç kız olmadığını, siyasette ipleri ele geçirmek isteyen hırslı bir politikacıya dönüştüğü yorumunu yapıyordu.

CDU Genel Başkanlığı

2000 yılının Nisan ayında yapılan parti kurultayında 935 delegeden 897'sinin oyunu alan Merkel, CDU'nun ilk kadın genel başkanı oldu. 2005 yılındaki seçimlere dek ana muhalefet partisi lideri olan Merkel 2005'te, 16 sene boyunca Almanya'ya damgasını vuracağı başbakanlığa seçildi.

2005-2021 yılları arasında ABD'de patlak veren finans krizine, başta Yunanistan olmak üzere Avrupa Birliği'nin güneyindeki pek çok ülkede yaşanan ekonomik krize, Rusya'nın Kırım'ı ilhakı ve Ukrayna'nın doğusundaki ayrılıkçılarla Kiev yönetiminin savaşına, 2015'ten itibaren kitlesel sıgınmacı ve mülteci krizine ve iktidarının son döneminde korona pandemisine çare bulmaya çalışan Merkel, kendine has tavrıyla dünya siyasetinde de söz sahibi bir lidere dönüştü.

Pragmatik bir lider olarak tanımlanan Merkel, kendi çizgisini bir röportajda şöyle dile getirmişti: "Ben mümkün olanın peşinden gidiyorum. Önce düşün ve danış, ondan sonra karar ver." Kurduğu dört ayrı hükümetle tüm bu krizlerin üstesinden gelebildiği düşünülen Merkel ile ilgili bugünlerde daha farklı yorumlar da yapılıyor. Bir dönem siyaset de yapan yazar Marina Weisband, "Merkel krizlerin içine girmedi onları sadece idare etti" diyerek, Angela Merkel'in başbakanlık yıllarında, stratejik kararlar alınmadığı için, kısa vadede tepki çekebilecek ancak uzun vadede faydalı olacak, geleceğe dönük yatırımların ertelendiğini öne sürüyor.

"Başarabiliriz" ve AfD'nin yükselişi

Angela Merkel'in 16 yıllık iktidarından akıllarda en fazla kalan sözü "Wir schaffen das" (Başarabiliriz) oldu. Ülkeye ciddi bir kontrole tabi tutulmadan yüz binlerce sığınmacının gelmesi ve bunun, halkın bir kesiminde büyük tepki yaratmasına rağmen, Merkel'in "Başarabiliriz" sözü bugün hâlâ toplumu iki siyasi kutba bölüyor. Bir taraf Merkel'in insani tarafına vurgu yaparak doğru bir karar verdiğini savunurken, diğer taraf Başbakan'ın halkın sesine kulaklarını kapattığını ve topluma, sosyal ve ekonomik açıdan altından kalkması zor bir yük bindirdiğini öne sürüyor. Almanya'da, sığınmacı sorununu sürekli gündemde tutan aşırı sağcı AfD partisinin bugün ülke çapında ikinci parti konumuna kadar yükselmesini, Merkel'in 2015'teki siyasetine bağlayanların sayısı hiç de az değil.

Merkel hükümetlerinde içişleri ve savunma bakanlığı görevlerinde bulunan Thomas de Maiziere ise yapılan eleştirilere karşı Merkel'i savunarak, gerek halkın gerekse ekonomi dünyasının, o dönem Merkel'in aldığı kararlardan hoşnut ve kârlı çıktığını belirtiyor. 2011 yılında Japonya'da yaşanan Fukuşima felaketinden sonra, Almanya'nın nükleer enerjiden vazgeçmesi ve 2015'te, Macaristan'da biriken on binlerce sığınmacıya sınırların açılması kararları nedeniyle Merkel'in bugün hâlâ eleştirildiğini vurgulayan de Maiziere, söz konusu kararların büyük bir baskı altında ve o günlerin koşulları içinde alındığının hatırlanması gerektiğini dile getiriyor.

Steinmeier: Demokrasimiz için bir model

Merkel hükümetlerinde iki kez dışişleri bakanlığı yapan Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier ise 70'inci yaş gününü kutladığı Merkel'in, Almanya demokrasisi için bir "model ve marka" olduğunu ifade etti. Mesajında, "Onun özelliği 70 yıllık hayatının tam olarak ikiye bölünebiliyor olması. Berlin Duvarı'nın yıkılmasına dek geçen ilk 35 yıl ve arzuladığı özgürlük içinde geçen ikinci 35 yıl" diyen Steinmeier, Merkel'in, hayatının ikinci 35 yılında, iki Almanya'nın birleşme yoluna başbakan olarak büyük bir damga vurduğunu kaydetti. Yayımladığı mesajında doğrudan Merkel'e hitap eden Cumhurbaşkanı Steinmeier, "Özgürlüğün değerini ve aydınlanmış bir toplumun değerini vurgulamak sizin için her zaman önemli oldu. Gerekçeleriniz hep inandırıcıydı çünkü özgürlükçü bir demokraside yaşamanın nasıl paha biçilemez bir şey olduğunu kendi deneyimlerinizle biliyordunuz" ifadelerini kullandı.

Anket: Merkel'den sonra Almanya kötüye gitti

Peki, üç yıl önce başbakanlıktan ayrılan Merkel hakkında Almanya toplumu ne düşünüyor? Kamuoyu araştırma şirketi YouGov tarafından, oy kullanma hakkına sahip 2 bin 300 kişinin katılımıyla yapılan bir ankete göre halk, Merkel'in başbakanlık döneminin sona ermesinin ardından Almanya'da işlerin kötüye gittiğini düşünüyor. Ankete katılanların yüzde 61'i bu yönde görüş belirtirken yüzde 25'lik bir kesim herhangi bir değişiklik yaşanmadığını ifade ediyor.

Almanya'nın kötüye gittiğini düşünenlerin çoğunluğu, bunun, Merkel'in halefi Olaf Scholz liderliğindeki koalisyon hükümetinin başarısızlığından, yüzde 15 ise dış faktörlerden kaynaklandığını savunuyor.

(Redaksiyon/Didem Polat Yaman)

Kaynak: DW Türkçe